15 Nisan 2009 Çarşamba

Mehmet Çavuş'tan er ryan'a mektup


19. yy’da tüm Dünyayı sömürgeleştiren, uçsuz bucaksız topraklarda köle ve maden kaynaklarına sahip olan Akrabalarınız, yanlarına İskoçları, İrlandalıları, Avusturyalıları, Yeni Zelandalıları, Gurkaşları, Fransızları, Senegallileri alarak 500 bin kişi ile üstümüze çullandılar. Son beş yılında Balkan savaşlarında,Kafkaslarda, Süveyşte savaşmış yorgun, biçare ve yoksul ordumuzun, Yozgatlı, Çankırılı, Trabzonlu, İstanbullu, Edirneli kızanlarımızın karşılarına avuç içi kadar bir yarımadada dikildiler.

Dünya tarihinin en eşitsiz ve en eşsiz savaşını yaptık. 25 Nisan 1915’te başlayan kara savaşının ilk dört günü diğer 8 aya bedeldi. Düşmanı ilk karşılayan 27. Alay ve komutanımız Şefik Aker’le, 57. Alay ve komutanımız Mustafa Kemal’di. İlk karşılaşmada 4000 askere karşı 30 kişi savunma yaptık..

Öyle biçare, öyle yoksul, öyle çaresizdik ki! bugün Avusturalya müzesinde sergilenen bir topumuz için şöyle bir yazı vardır; Önünden geçmekte olduğun top Türklerin l. Dünya Savaşı’nda ne kadar zaruret içinde olduğunu gösterir. Çünkü bu topu Türkler, Kafkasya Cephesi’nden, Süveyş’e sürmüş, Süveyş’ten Çanakkale’ye işte biz de bu topu Çanakkale’den Avustralya’ya getirdik…

İngilizler bu savaşta bazı komutanlarının yazdıkları anılarla övünerek, yapılan çıkartmayı milli bir bayram gibi anarlar ve anlatırlar. Örneğin, bir İngiliz komutanı Conkbayırı tepesindeki bir makineli tüfeği nasıl ele geçirdiklerini abartarak ve kahramanlığı bol keseden atarak anlatırken, 2 saat sonra makinelinin biz Türkler tarafından nasıl ellerinden alındığını yazmamıştır.
Daha ilk günden itibaren göğüs göğse başlayan bu savaşta 27. Alay komutanımız Şefik Aker’le 57. Alay komutanımız Mustafa Kemal; Alman Liman Paşa’nın ve Enver Paşa’nın yanlışları yüzünden binlerce askerden oluşan canilere karşı 3-5 kişiye kalıncaya kadar o kanlı mücadeleyi vermiştik. Bombasız, topsuz, mermisiz alaylarımıza sürekli cesaret ve yiğitlik telkin edilmişti. Mustafa Kemal Paşa’mızın 57. Alaya: "Size ölmeyi emrediyorum. Siz ölürken arkadan birliklerimizin yetişmesi için zaman kazanacağız." dediği Avusturalya’daki müzede yazılıdır. Avusturya’daki Gelibolu müzesinde sergilenen 57. Alay’ın sancağının önünde şu sözler yer alır: "Ey ziyaretçi, önünden geçmekte olduğun sancak, dünya müzelerinin en nadir esiridir. Çünkü bu sancak dünyada esir edilen tek Türk sancağıdır. Bütün alay şehit olduktan sonra bu sancak bir ağaca dayalı bulunmuştur." Mermileri bittikten sonra, elleri ve süngüleriyle göğüs göğüse savaşan bu alayımızın tüm askerleri şehit olmuştur.

Topu tüfeği olmayan, arkadan takviyesi gelmeyen, süngüsünden başka cephanesi olmayan askerleri, Mustafa Kemal’in dünyanın en mekanize birliklerinin üstüne gönderebilmesi dünya savaş tarihinde eşşiz kahramanlıklara örnek olan Çanakkale Savaşlarının kaderini tayin etmiştir.
Komutanlarımızın anılarında; "uçarak düşmana hücum ettiler, Conkbayırı tepesinde düşmanı kovalarken uçarak havada öldüler!" diye söz ettikleri Mehmetçiklerin, komutanlarına; yaralıyken bile biraz daha savaşmak için yalvardıklarını anılarda okumak mümkündür.
Conkbayırı’na ,Anafartalar’a öylesine bomba yağıyordu ki tek bir otun, tek bir böceğin canlı kalması mümkün değildi. Ama paramparça edilen siperlerimizde askerlerimiz yerin altından fışkırırcasına çıkarak İngilizlerin aklını alıyordu. Günlerce Conkbayırı’na tırmanamayan düşman, her yeri cesetle doldurmuştu. Çürümüş binlerce cesedin kokusuna dayanılmıyordu. Cesetlere üşüşmüş milyonlarca karasinek, bir bulut gibi çökmüştü. Bu sinekler, asker su içerken bile onun suyuna saldırıyor, mataralarla su içilmez oluyor ve tülbentte süzülerek su içilebiliyordu.
Bir tarafta konserveler, etler, çikolatalarla beslenen ama kırbaçlarla cepheye sürülen düşman kuvvetleri diğer tarafta baklaya, bulgura, açlığa talim eden Mehmetçik.
Cüceler, devler ülkesini tanımadan bu savaşa girdiler.Ölenlerimiz sedye göremeden öldüler.
Teneşire çıkmadan, tabuta girmeden gömüldüler.
Sarı yapraklar gibi, gözyaşları gibi düştük.
Salih, Recep, Ramadan ve Hasan Çavuşlarla Conkbayırı’nda, Anafartalar’da, Arıburnun’da demir yığınlarının altında kaldık.
O gece Anadolu’nun saçları ağardı. Kızılırmak ağladı. Kanlı Sırtta’ki top sesleri İstanbul’u salladı. Konya ürperdi. Ölüm’ün soğuğu Kars Kalesi’ne dayandı. Hücuma geçerken şehitlerimize köprü oldu cesetlerimiz.
Cehennemin kazanlarını başımızdan döktüler. Kahpece, şeytanca Afrikalı köleleri, zavallı Hintlileri karşımıza diktiler.

Şimdi bunlar hatıra.
Şimdi sabah!
Şimdi uyanma zamanı..
Uyanıyorum.
Uyanıyoruz.
57 Alay’ın alnının değdiği göklere doğruluyorum.
Doğruluyoruz.
Umudum: Ey Türk Gençliği’m!
Yarınım: Ey Türk Gençliği’m!
Güvenim: Ey Türk Gençliği’m!

Saroz’dan Anadolu’ya 93 yıldır rüzgar değil göğün rengine bulutuna karışıp o askerlerin ateşten nefesleri soluk soluk eser.
Gelibolu bugün bir coğrafya değil; cesetlerden, et parçaları ve çürümüş bedenlerden bir vatandır.
Çanakkale bir şehir değil, bağımsızlık için yazılmış bir destandır.
Yazan : Ali Arslan (Lüleburgaz'dan bir tarih öğretmeni)
Yayınlayan : Görünüm Gazetesi
Orjinal Adı: MEHMET ÇAVUŞ OSURSA ER RAYN GAZ OLAMAZ

0 yorum: